17 Mart 2013 Pazar

Veda

Blogu 1 yıl önce yazın açmıştım. Kendi çapımda meşhur lacivert kapaklı defterime yazdığım yazıları bir yere geçirmeliyim diye düşünmüştüm. İlk zamanlarda yazın yaptıklarımı yazmakla yetinip güvenemesem de bir süre  sonra burası benim için bir günlük olmaya başladı. Yeri geldi Uzun Kirpiğin açtığı yaraları sardık, yeri geldi annemin hastalığına ağladık, yeri geldi zeytinle kavgalarımızı yorumladık. Her şeyden önce, ben okuyan herkese bağlı olduğumu düşünüyorum. Blog yazmak benim için günlük yazmak gibiydi. Son zamanlarda ne bir hal soran kaldı ne bir hatır. Blog adımı değiştirmemden sonra Lavinyadan başka okuyan kalmadı belki de. Kimsenin okumaması, yorum gelmemesi benim için blog kapatmaya bir neden değil aslında. İlk açtığım da birileri okusun diye açmadım çünkü. Yazmak için yazdım, mutlu olduğum için yazdım, rahatladığım için yazdım. Çok güzel insanlar keşfettim, çok iyi bloggerlar tanıdım. Ama hayatım öyle boka sarıyor ki her şeyden soğudum. Devamlı boka saran hayatımı yazmaktan, okuyanları boğmaktan yoruldum. "Bundan sonra yazı yazmayacak mısın?" derseniz yine zor anımda, sinirliyken ve üzgünken yazacağım. Ama bloga değil lacivert defterime. Belki yıllar sonra her şey yoluna girince yeni bir blog açarım. Hiç olmamış gibi, sanki masalmış gibi. Şu yazıyı okuyup ta üzülen birileri varsa (ben böyle yazıları okuyunca ailemden biri ölmüş gibi hissederim de hep) sakın üzülme. G-mailden mail atan herkese, en sıcak tavrımla yaklaşır, muhabbet eder, sorunlarını dinler, yeri gelir sorunlarımı anlatırım. Bu bir veda, aslında yeni bir başlangıç. Sevgiyle kalın.

Burada ailem olan herkes her zaman kalbimde kalacaktır..

14 Mart 2013 Perşembe

Değişim

Uzun zamandır blog adresimi değiştireceğimi, herkesin (çevremin) bilmesinden rahatsız olduğumu söylüyordum. Sonunda değiştirme şansı buldum. Tabii sınav haftasında olunca çok girip bunu açıklama şansım olmadı kusura bakmayın. Şu önümüzdeki hafta geçsin, kaldığımız yerden devam ederiz yine. Önemli olan başlık ve url değil, içimizdeki sıcaklık :) Öpüyorum hepinizi

26 Şubat 2013 Salı

Neler oluyor hayatta



                                                                                 (şeker portakalı)

Aslında yazıyı bu hafta sonu girecektim, şeker portakalını tanıtıp aynı zamanda "şu sıralar neler yapıyorum" konusu altında yaptıklarımı anlatacaktım. Ama evdeki hesap çarşıya uymuyor işte. Lavinyaya anlatırken, dedim gireyim bari yazıyı bekletmeyeyim. Öncelikle babaannem vefat etti. Kanserdi.Daha önce kanser olduğundan blogta bahsetmememin sebebi zaten yeterince kötü olay yazdığımı, okuyanların içini kararttığımı belki de iyileşeceğini düşündüğümdendi. Biraz biraz kendimi toparladım. Vaktimi devamlı Zeytinle geçirerek, okumak isteyip okuyamadığım kitapları okuyarak ve etütlere giderek geçiriyorum. Yani aklımı dağıtabilecek ne varsa yapıyorum. Fazla bu konuyu da uzatmak istemiyorum açıkçası.

Gelelim yukarıda gördüğünüz fotoğrafı çektiğim kitaba; Şeker portakalı. Normalde takip edenlerinde bildiği gibi kolay kolay kitap tanıtmıyorum ama gerçekten "daha önce nasıl okumam olm" dedirten bir kitap oldu bana. Zeze'yi böğrüme basıp sevesim geldi her sayfasında. Küçük bir çocuğu acıların nasıl olgunlaştırdığını görüyorsunuz kitapta.  Herkese tavsiye ediyorum. İyi ki merak edip okumuşum. Şimdi sıra çok merak ettiğim "küçük prens"te.

Yazıyı uzatıp sizi sıkmadan bir fotoğrafla veda edeyim. Gördüğünüz babaannem ve (her ne kadar erkek çocuğuna benzese de)  o ağzını yüzünü yamultarak ağlayan, küçükken tombul tombul şimdi 40 kilo olan , sarı şey benim..


                                                   Sevgiyle kalın ! (ve hala sevdikleriniz yanınızdayken sarılın..)

16 Şubat 2013 Cumartesi

Maske

Vıcık vıcık sevgi hareketleri yapıp, arkamdan kuyumu kazmaya çalışan
Sevgilimi, beni ve bana dair her şeyi kıskanan
Ağzıyla götü yer değişen ama hala "ayh çok güzelim, benden iyisi yok" kafası yaşayan
Okulun, hayatın filmler ve dizilerdeki gibi olduğunu sanan
Bok atma konusunda Erosun ok atmasıyla yarışabilecek insanlar.

Sonuç olarak okul açıldı. Merhaba çevremdeki arkadaş gibi görünen, maskelerinden dolayı yapmacıklık akan yüzlerini göremediğim insanlar.

1 Şubat 2013 Cuma

Biri tatil mi demişti?

Her türlü tatilden bir süre sonra sıkılan ben, ilk defa bir tatilden sıkılmadım. Hatta güzel bir tatil geçiriyorum, tatilden günler eksilirken "Allam söyle tatile bitmesiğnn" diye içimden geçirdiğim oluyor. Tabi bunda tatili Zeytinle geçirmemin katkısı bol. Dershaneyi de bıraktım bu arada, kendime ayıracak zamanım kaldı sonunda. Gerçi bırakmasam da tatilde dershane olmayacaktı. Dershane olmayınca kitap okuyarak, sürekli yemek yiyerek ve zeytinle gezerek geçiriyorum zamanımı. Tabi bunlar tatilin iyi yanları. "aa lisede tatil kitabımı olurmuş" dememe sebep olan bir tatil kitabı aldırdılar bize. Daha elimi sürmedim, hala "yea daha çok var yaparızz" düşüncesiyle kendimi rahatlatıp götüm götüm yatıyorum. "Ulan günün yarısı dışardasın, yarısı da twitter- tumblr takılıp kitap okuyorsun!" diyor tabi iç sesim. Sus iç sesim, sen konuşma iç sesim! Başıma ne gelirse bu iç ses yüzünden geliyor zaten. Ama bu sefer doğruyu söylüyor sanırım..

24 Ocak 2013 Perşembe

Bugün benim doğum günümm

Geçen sene doğum günü yazımı girersen bayaa bir üzgündüm, çünkü güzel bir doğum günü geçirmiyordum. Aslında benim için bugünün diğer günlerden bir farkı yok, sadece sevdiklerinle vakit geçiriyorsun tek ayrıcalığı bu. Bende bugünü ailem ve Zeytinle geçirdim. Sınav haftasının stresini tamamen attım diyebilirimm. Yarın da karne var sonrası tatil zaten. Yarın babamın "neden takdir değil teşekkür" laflarını çekeceğim için bugünden bol bol moral toplayayım dedim. 15 tatil gelince bol bol görüşeceğiz sizle, yaşasın! Neyse bu kadar dır dır yeter öpüyorum hepinizi.

14 Ocak 2013 Pazartesi

Unuttuğun bir şeyler var, beni unutmuşsun. Kalbin çarpıyor, tam yüzümün ortasına. Burnumu sızlatıyor, hissetmiyor değilim. Ellerim üşüyor, çok soğumuşsun. Hava da soğuk, ama bir sen değil. Hiçbir şey bir sen’e bedel değil zaten. Zaten hiçbir şeyim de olmuyorsun sen. Gözlerini kaçırıyorsun, yakalayamıyorum. Gözlerim dalıyor yine uzaklara…

6 Ocak 2013 Pazar

Pazarları hiç sevmem demiş miydim?

(Yandaki resim: ders çalışırken ben)

Evet gerçekten pazarları hiç sevmem. Genellikle pazar günleri benim için ders çalışıp pazartesiye hazırlanmak anlamına geldiği için nefretim hayli çok bu güne. Hele ki daha yeni yoldan gelip şu an yarın ki sınava çalışacak olmak bende soğuk duş etkisi yaratıyor. Neyse ki 3 hafta falan kaldı sanırım, 15 tatile kavuşmamıza. Yeni yıldan beklediğim şey "yeni yollar, yeni insanlardı" ama benim bu isteğimi evren "yeni kollar" olarak anlamış olsa gerek. Yoksa bu sınav takviminin başka bir açıklaması yok. Ben şimdi size "tatil gelsin yea" diye çemiriyorum ya, tatil gelince de "off değişiklik istiyorum, çok sıkıldım" diye çemkireceğim. Yani bu durumda siz çemkirme duvarı olmaktan kurtulamayacaksınız. Sevgili evren "yeni yollar" isteğimi yanlış anlamış olsa da diğer isteklerimi doğru anlayıp ışık hızıyla gönderir umarım bana. Şimdi benim ders çalışmam lazım. Siz çayı koyun, ben 2 haftaya dönerim Öpüyorum!